Anarşi, “Başıboşluk. Din ve nizam tanımamak. Din ve nizam düşmanlığı. Birden başıboş kalmak. Başta hükümet olmamak. Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu.” (Abdullah Yeğin, Yeni Lügat, Anarşi maddesi) anlamına gelen Yunanca bir kelimedir.
Bu konu ile ilgili kendi şahsi fikirlerimizi beyan yerine Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Mustafa Sungur Ağabey’in “10 Nisan – 18 Temmuz 1978 tarihleri arasında tefrika” (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 7) halinde yayınlanan ve sonra da kitap haline getirilen “Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi̇ Sebep ve Çareleri” kitabından iktibaslar halinde bir derleme serisi yapmayı düşündük.
“Kitap içinde atıflarda bulunulan Risale-i Nur Külliyatı’na ait eserlerin muhtelif baskıları bulunduğundan, verilen sayfa numaraları” (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 7) o zaman yapılan baskılara göre verilmiştir. “Diğer baskılarda sayfa numaralarında değişiklikler görülebilir.” (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 7)
Serimizi Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin (ra) ve Mustafa Sungur Ağabey’imizin (rh) ruhlarına bir Fatiha’ya vesile olması temennisiyle kaleme alıyoruz.
Metin içinde bazı yerlerde köşeli parantez içinde ek notlar tarafımıza aittir. « » işaretleri içindeki ifadeler direkt alıntılardır. Yazılardan iktibas suretiyle alıntı yapılmıştır. Yazıların tamamı alınmamıştır.
SEBEPLER
«32 SENE ÖNCEKİ BİR MEKTUP
[1978 yılında bu kitap yayınlandığı için 32 sene öncesi 1946 olmaktadır.]
Bazı dostlar hatırlattılar: Üstâd Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin bugünkü hadiseler hakkında fikir ve beyanatı, mütalaaları yok mu ki?.. Neden yazmıyorsunuz? Anarşi yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın en mühim meselesi oldu. Devletin bekası, milletin var veya yok oluşu gibi çok nazik bir devrede bulunuyoruz.
Bu ikazlar karşısında merhum muazzez Üstad’ın beyanlarından, haykırışlarından bazılarını derleyerek bütün vatanperverlerin, milliyetperverlerin ve hamiyetperverlerin nazar-ı dikkatlerine takdim etmeyi düşündük. Bu takdimin ötesinde derin mütalaa ve izahları, bütün akl-ı selim sahibi muharrirlere, vatanseverlere havale ediyoruz.
“Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.” diye ta 1946’larda millet ve vatanı tehdid eden tehlikelere parmak basarak zamanın selâhiyetli mercilerini ikaz eden ve bu beyanları sebebiyle gadre uğrayan bir vatanperverin ağlamalarını şimdi hadiseler söylüyor, memleketler, beldeler dile getiriyor.
Artık şahsi nüfuz temini iddialarına da yer ve zaman kalmadı. Dünyadan çekileli 20 seneye yaklaşan bir zatın 32 sene önce yazdığı şu mektupta, ileriyi gören bir âlimin vatanı ve milleti için duyduğu endişe ve ızdıraptan başka ne bulunabilir?
Bakın, “Eski Dahiliye Vekili, şimdi parti kâtib-i umumisi Hilmi Bey” hitabıyla 1946 yılında Halk Partisi Genel Sekreteri Hilmi Uran’a gönderdiği mektubunda Bediüzzaman Said Nursî ne diyor:
“Bin seneden beri âlem-i İslâmiyet’i kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyetin küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri; eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’an’a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve doğrudan doğruya hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederim ki âlem-i İslâm’ın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adâvet ve şimdi âlem-i İslâm’ı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlup olup âlem-i İslâm’ın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet vereceksiniz.”
Bediüzzaman Hazretleri, tehlikeye parmak bastıktan sonra çıkış yolunu da gösteriyor. Mektubuna devamla diyor ki:
“Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur’an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak ancak İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihat etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyet’te bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdür.
Evet, bu milletin hamiyetperverleri, milliyetperverleri, her şeyden evvel bu mümtezic, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur’aniye yi terbiye-i medeniye yerine ikame etmek ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşâallah!”» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 19-21)
«Üstâd “Batılılaşsın, Avrupalı gibi olsun“ düşüncesiyle İslâm’dan uzaklaştırılmaya çalışılan gençliğin Avrupa solcusu, komünisti gibi olmayacağını, kelimenin tam manâsıyla anarşist halini alacağını bildiriyor. Bu hakikati Hazreti Üstad daha evvel de beyan etmişti. Risale-i Nur Külliyatının ilk telif yılları olan 1926’larda şunları yazıyordu:
“Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! Eğer böyle ahmakane körü körüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i kàtil hükmünde o dinsizler zarar verecekler. Çünkü mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan hayat-ı içtimaiyeye zehir olur.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 112)
Onun için Üstad, “Bir Müslüman ecnebilerle kıyas edilemez” diyor. Allah korusun, bozulduğu takdirde çok daha fena, yıkıcı ve tahripçi olacağını bildiriyor. Hilmi Uran’a yazdığı mektubu okumaya devam edelim:
“Sâlisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dâhilî ve haricî muarızlar var. Eğer bu muarızlarınız hakaik-i imaniye namına çıksaydı birden sizi mağlup ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile ruh ve kalp ile bağlanmış. Zahiren muhalif-i fıtratındaki emre, itaat cihetiyle serfürû etse de kalben bağlanmaz.
Hem bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatin çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum.
Bu asrın Kur’an’a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya’dan geri kalmamak size elzemdir. (*) […]” (Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 214-216)
(*) Bediüzzaman Hazretleri’nin bu mektubu yazdığı yıllarda, bazı Avrupa ülkelerinde Kur’an’a karşı bir alaka belirmişti. Finlandiya’da Kur’an-ı Kerim’in Fince meali neşredilmiş: İsveç, Norveç ve Danimarka’da Kur’an üzerinde araştırma yapan âlimler, cemiyetlerindeki ahlaki çöküntüyü, ancak Kur’an’ın getirdiği hakikatlerin önleyebileceği neticesine varmışlardı.» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 21-23)
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Tanzim ve Tasnif: Abdulkadir Çelebioğlu
Comments