top of page
  • Abdulkadir Çelebioğlu

ANARŞİ SEBEP VE ÇARELERİ - 9

«DİNİN YERİNE TEK GÖZLÜ FELSEFE Mİ?

İnsan sadece bir cesetten ibaret olsaydı, Avrupalılaşmak bahanesiyle Türkiye’de yapılan tahribatın belki bir kısmı mazur görülebilirdi. Çünkü Avrupalılaşmak hareketi, insanın sadece maddî arzularını tatmin gayesine müteveccihtir. “Madem insan yalnız cesetten ibaret değil. Cesedi beslemek için kalp, dil, akıl, dimağ koparılıp o cesede yedirilmez, onlar imha edilmez. Onlar da idare ister.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 162)» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 68) «Din de, felsefe de insan için birer gözlük hükmündedir. İnsan kainatı ve hadiseleri o gözlerin ardından seyreder. Fakat “felsefe her şeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. İman ise, her şeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nurani bir gözlüktür.” (Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, s. 633) Kâinata iman yerine felsefe gözlüğüyle baktığınız zaman karşınıza çıkacak manzarayı, Üstad şöyle tasvir etmektedir: “…elbette kâinatın şeklini bir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebi, belki düşman ve camidatı dehşetli cenazeler ve bütün zevi’l-hayatı zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 244) Evet, kalbinde iman olmayan, kendisinin ve bütün mevcudatın niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gittiğini bilemez. Onun gözünde canlı-cansız bütün varlıklar Allah’ın birer mahluku ve memuru değil, başıboş serseriler hükmündedir. Gayet meyus, ağlayan bir adamın bütün kâinatı ağlar görmesi gibi, üç günlük fani dünya hayatının sonu olan ölümü, hayattan ebedî bir ayrılış olarak, yok olmak şeklinde gören bir adam da bütün varlıkları ayrılık ve yokluk azabına mahkûm olarak görür.» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 69-70) «Maddeci felsefe, cerbezecidir. İnsanı, kâinata siyah bir gözlük ardından baktırdığı için sadece çirkin şeyleri gösterir, güzellikleri nazardan saklar. Ve hayatı, insana cehennem eder. Bediüzzaman Hazretleri, Tulûat adlı eserinde şöyle bir misal zikreder: “Meselâ: Sizden yorulmuş yolcu bir adam, yalnız bir saât tenezzüh etmek üzere, gâyet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse (nekaisten müberra olmak, cinan-ı Cennet’in mahsusatından ve her kemâle bir noksanı karıştırmak, şu âlem-i kevn ü fesadın mukteziyâtından olmakla) şu bahçenin müteferrik köşelerinde bâzı pis ve murdar şeyler bulunduğu için, inhiraf-ı mizac sevki ve emri ile, yalnız o taaffünatı taharri ve o murdar şeylere idâme-i nazar eder. Güya onda yalnız o var. Hülyanın hükmüyle fenâ hayâl tevessû ederek, o bostanı bir selhhâne ve mezbele suretinde gösterdiğinden midesi bulanır ve istifrağ eder, kemâl-i nefretle kaçar.” (Bediüzzaman Said Nursî, Tulûat, s. 77) Evet, kainatta güzel ve çirkin şeyler birbirine karışmıştır. Fakat dikkatli bir nazar, güzelliklerin her zaman çirkinliğe galip geldiğini ve çirkinliklerin kâinatta bulunmasının da pek güzel bir maksada matuf olduğunu fark eder. Dalâletli felsefe, bu güzel maksadı göremediği için sadece çirkinliklerle meşgul olur, insanın gözüne elem ve ızdırap dolu bir manzara gösterir.» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 71) «İslâmiyet ise, mânâya da, maddeye de lâyık olduğu yeri verir. Kalbimde, ruhumda, aklımda tam mânâsıyla tatmin eder. Lemeât adlı eserinden aşağıya alacağımız nakilde, Bediüzzaman Hazretleri maddeci felsefeye “deha”, İslâmiyetin gösterdiği yola ise “hüda” ismini vererek her ikisinin mukayesesini gayet özlü bir şekilde yapmaktadır : “Hüda semadan indi, deha zeminden çıktı. Hüda kalpte işliyor, dimağı da işletir. Deha dimağda işler, kalbi de karıştırır. Hüda ruhu eder tenvir, taneleri sümbüllettirir. Karanlıklı tabiat onunla ışıklanır. İstidad-ı kemali birdenbire yol alır, nefs-i cismanî yapar hizmetkâr-ı emirber. Melek-sima ediyor insan-ı himmet-perver. Deha ise evvela nefs u cisme bakıyor, tabiata giriyor, nefsi tarla ediyor. İstidad-ı nefsanî neşv ü nema buluyor. Ruhu eder hizmetkâr, taneleri kuruyor. Şeytanın simasını beşerde gösteriyor.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 758) Deha, yani maddeci felsefe tek gözlüdür. Sadece dünyayı görür; onun ardından gelecek ebedi bir âlemden habersizdir. Bu dünyaperestliği, dünyaperestlik ise kayıt ve nizam tanımamayı netice verir. Canavar hayvanların dünyasında muteber olan “Kuvvet kimde ise hak onundur” düsturu böylece insanlar arasında kuvvet bulur. İnsan, gücünün yettiği yere kadar kanun – nizam tanımaz. Kendisine bunca nimetleri veren bir Rabbi tanımadığı için, şükran ile o nimetlerden istifade etmek yerine, kendisini sahipsiz arazide otlayan hayvan derekesine düşürür.» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 74-75) « “Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise şe’ni, tecavüzdür. Hedef-i kasdı, menfaattir. O ise şe’ni, tezahümdür. Hayatta düsturu cidaldir. O ise şe’ni, tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise şe’ni, böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise şe’ni, insaniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır. Bu medenilerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir. İşte onun için bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şakavete atmış; onunu mümevveh (hayalî) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne-beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki külle ya eksere saadet ola. Bu ise ekall-i kalilindir…” (Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 116-117) Hulasa edersek: Maneviyatı bir yana bırakarak maddeye tapan ve insanın sadece maddî ihtiyaçlarını karşılamayı hedef alan bir medeniyetin gözünde insan sadece bir cesetten ibarettir. O medeniyetin insana verdiği mevki insaniyetin gerçek mevkii değil, belki hayvaniyetin de altında bir makamdır. Ondan alınacak mahsul ise saadet değil, bilakis dertler, sıkıntılar, kavgalar olacaktır. Medeniyetin sadece bu sefih kısmını kendimize örnek alarak içtimaî hayatımızda ona göre tanzim – veya daha doğru bir tabirle “tahrip”- hareketlerine giriştikten sonra ortaya bugünkü anarşinin çıkmış olmasına şaşmayalım! Bizde çok şeyler beklenmiştir maddiyatçı felsefeden. En azından, İslâmiyetin yüksek hakikatlerinden boşalan yeri doldurması beklenmiştir. Bu hiç mümkün mü? İşte ne aklı, ne de ruhu tatmin edilememiş nesiller hala arayış içinde… Cumhuriyetimizin yarım asırlık eğitim sistemi ile yetiştirilen gençlerden herbiri bu arayış içinde bir tarafa saplanmış gidiyor. “İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazen bâtıl eline gelir, hak zannederek koynunda saklar. Hakikati kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer, hakikat zannederek kafasına giydiriyor.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 442) Aklı, kalbi, ruhu tatminsizlik içinde kıvranan gençlerin gözlerinden hakikat saklanırsa, onları olduğu yerde tutabilir misiniz? Bilhassa gençliğin bu arayışından istifade etmek isteyen kötü niyetli mihrakların, gençliğin bazı heveslerini de istismar etmek suretiyle onlar üzerinde girişecekleri oyunları hangi kuvvetinizle, hangi felsefenizle önleyebilirsiniz? Terakki edeceğiz zannıyla Avrupa medeniyetinin ikinci ve bozuk kısmının batıl felsefesine yapışmaktan doğan en zararlı netice, bu felsefenin yol açtığı buhran ile, dinsizlik cereyanının kuvvet bulması, komünizm ve anarşinin de oradan yol bularak bünyemize girmesi olmuştur. Üstad Hazretleri, elli sene öncesinden beri bu hususa devamlı olarak dikkati çekmiş, bugünleri âdeta gözüyle görüyormuşçasına, şimdi devleti temelinden sarsan anarşi tehlikesini haber vermiştir. Ve bütün mesaisini, gelecek nesilleri tehdit eden dinsizlik ve anarşi cereyanından kurtarmaya, bu cereyanlara karşı sed teşkil edecek Kur’ân ve iman hakikatlerini asrın anlayışına uygun bir şekilde, akli ve ilmi delillere dayandırarak izah ve neşretmeye hasretmiştir.» (Mustafa Sungur, Söz Bediüzzaman Said Nursî’nin! Anarşi Sebep ve Çareleri, s. 76-78)


Nurani Müdafa

Tanzim ve Tasnif: Abdulkadir Çelebioğlu

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page