top of page
  • Yazarın fotoğrafıNurani Müdafa

KADER RİSALESİ ŞERHİ - 12

Kader, hakiki illetlere bakarak hükmeder ve adalet eder. Burada bir hadiseyi beyan ederek meselenin izahına ışık tutmak istedim. Şöyle ki;

Nur talebesi olmaktan hapishanede mevkufen bulunduğum sırada, bizim Cuma cemaatinden 35 sene hüküm giyen bir mahkûm vardı. Bu zat bir kız kaçırmaktan hüküm giymişti.

Namazdan sonra, Risale-i Nur okuyorduk. O kardeş de bizimle beraber dersi dinledi. Fatiha’dan sonra bana dedi ki; “hocam, sen bugün yarın tahliye olursun. Bana bir yardımda bulun. Kızın babasıyla konuş. İcabında evlenmemizi temin et, ben bu cezadan kurtulayım” dedi.

Ben de imam olarak nazımı çeker diye latife ettim. Dedim ki “ulan hem namuslu bir ailenin kızını kaçırıp, dağda bir hafta tutarsın. Şimdi de af edilmeni ve kızı almayı istersin. Bu ceza sana tam adaletlidir. Yerinde dur” dedim. O anda mahkum ayağa kalkarak, Kur’an-ı Kerim’i ayaklar altına attı ve Kur’an’ı çiğneyerek ağladı. Biz bu hadise karşısında titredik.

Tam o anda dedi ki; “bu Kur’an-ı Kerim beni çarpsın ve beni ömür boyu süründürsün ki, ben bu adamı dağa götürmedim. Ve tekrar yemin ederim ki ben o kızı hiç görmemiştim. Tanımıyordum, mahkemeye gelip benim aleyhimde ifade verince tanıdım. O kız benim dünya ve ahiret benim anam, bacımdır” dedi, ağladı.

Ben hayret ettim. Acaba Cenab-ı Hak bu zulme nasıl razı oldu? Ve bu adamı suçsuz yere 35 seneye mahkûm ettirdi. Diye hem üzüldüm, hem ona döndüm ve sert bir ağızla “Hasan doğru söyle. Allah zulümden münezzehtir. Sen ne yaptın? Adam mı öldürdün? Gasb mı yaptın? Köy mü yaktın?” dedim.

Adam ağlamasını kesti ve bir “ah” çekerek dedi ki; “ben başka çok namuslu ve tanınmış bir adamın kızını zorla kaçırdım. Ve dağda bir hafta tuttum.

Sonra kızı götürüp köyün kenarına bıraktım. Kızın babası (bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir) diyerek kimse bu hali bilmesin diye kızının dayısının yanında olduğunu komşulara söylemiş ve kimseyi şikâyet etmemişti. Ben de rahat rahat o suçu işlediğim halde bıyıklarımı bükerek dolaştım” deyince, ben secdeye kapanarak “Cenab-ı Hak zulümden münezzehtir, adaleti mutlaktır diyerek, o çocuğa da “Sen bu cezayı hak etmişsin. Adalet böyle tecelli ediyor. Sen başka namuslu adamın kızını kaçırdın. Adam şikâyetçi olmadı, sen cezadan kurtuldun. Ama adil olan kader-i ilahi bu zulmü kabul etmedi. Aynı suçu işlemediğin halde işlemiş gibi ceza aldın. İşte kaderin adaleti güneş gibi görünüyor” dedim.

Şu anlattığım hadisede kader adalet etmiş, adam da cezalandırılmış. Ceza aldığı suçtan masumdur ama gizli kalan suçu da kader cezasız bırakmamış. Hakim zulmetmiş, kader adalet etmiş.

İşte şey'-i vahidde iki cihetle kader ve icad-ı ilahiyenin adaleti ve insan kisbinin zulmü görülmektedir. Demek kader ve icad-ı ilahi mebde ve münteha, asıl ve fer, illet ve neticeler itibarıyla, şerden kubuhtan ve zulümden münezzehtir.


Selam ve dua ile.

Nurani Müdafa

Şerh Eden: Nazım Akkurt

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page