top of page
  • Yazarın fotoğrafıNurani Müdafa

KADER RİSALESİ ŞERHİ - 13

Eğer denilse: "Madem cüz'-i ihtiyarînin icada kabiliyeti yok. Bir emr-i itibarî hükmünde olan kesbden başka insanın elinde bir şey bulunmuyor. Nasıl oluyor ki, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'da, Hâlık-ı Semavat ve Arz'a karşı, insana âsi ve düşman vaziyeti verilmiş. Hâlık-ı Arz ve Semavat, ondan azîm şikayetler ediyor. O âsi insana karşı abd-i mü'mine yardım için kendini ve melaikesini tahşid ediyor. Ona azîm bir ehemmiyet veriyor."

Elcevab: Çünki küfür ve isyan ve seyyie, tahribdir, ademdir. Halbuki azîm tahribat ve hadsiz ademler, birtek emr-i itibarîye ve ademîye terettüb edebilir.

Mesela bir korumacı binlerce askerin bulunduğu bir kışlaya giden doğal gazın musluğunu gece açık bırakırsa binlerce neferatın şehadetine sebebiyet verdiğinden elbette ki bir tek adama yani bu ihmali yapan adama bütün kainat hiddet eder ve ondan davacı olur.

Yine burada acizane canlı bir temsille bu azim hakikatı anlayışa yaklaştırmaya çalışacağım. Şöyle ki, bir zaman Ağrı’da 11 yaşında Billo isminde bir çocuk vardı. Hırsız, asi, eşkıya bir karakteri vardı. Bir gün eline bir şişe benzin ve kibrit almış, “ben yangın çıkaracağım, her yeri yakacağım” diye Ağrı’da herkesi müteyakkız etmişti. Şehri tehdit eden bu tehlikeye karşı, polis teşkilatı tam kadro harekete geçmiş, Billo’yu arıyorlar. Şehir hoparlörleri devamlı yayın yaparak “man dikakt edin, yangın çıkacak” diyorlar, “herkes evine iyi baksın” diye talimatlar veriliyordu.

Bu da yetmiyormuş gibi tümen komutanlığı devriyeler çıkarmış, bir taraftan da Billo’nun babasını arayıp buluyorlar, ona rica ediyorlar ve “çocuğunu bul ve muhafaza et” diyorlardı.

İşte et tahrib-ül eshel (tahrip kolay) olduğu için, bir kişi bir vilayeti rahatsız ediyor. Burada failin zayıf ve küçüklüğü mevzu bahis değil, çıkması muhtemel felaketin büyüklüğü nazara alındığından, bir çocuğun yapma ihtimali olan bir tahribata karşı binlerce koruyucular harekete geçiyorlar, yine önlemenin zorluğu için babasından rica da bulunuyorlar.

Şurada bir noktayı izahın da faydalı olacağını zannediyorum. Şöyle ki; yine Ağrı’da bir banka müdürü o sıralar beni görünce şöyle demişti; “Allah var, amenna inanıyorum. Allah’ın koruyucu melekleri de var. Allah kitaplarıyla, peygamberleriyle, alimleriyle, salih kullarıyla, şeytandan korunmak için mütemadiyen insanları uyarıyor. “Şeytandan bana sığınınız” diyor. Demek ki şeytanın büyük bir kuvveti var.”

Ben de dedim; “Tahrip kolaydır, bak müdür bey, Billo 10 yaşlarında bir çocuk. Ondan korunmak için emniyet, askeriye, sivil halk hep harekete geçtiğini sen de biliyorsun. Bu hal o çocuğun kuvvetinden değil, tahribatının büyüklüğündendir. Aynen bunu gibi şeytanın da kuvveti ve gücü yoktur. Sadece tahribat kolay olduğu için bir kibritle bazen bir mahalle yakılabilir. İşte Cenab-ı Hak bu tahribatı önlemek için insanların müteyakkız olmasını emretmiştir”

Müdür bey bu izahımdan çok memnun oldu ve “ben bunu hiç düşünmemiştim. Şeytanın kuvvet sahibi olduğunu zannediyordum. Demek ki şeytanın da Billo gibi zayıf bir şey olduğunu anladım. Allahu Telanın şeytanın şerrinden korunmak için büyük tahşidatı anladım” dedi.

Eğer kader ve cüz'-i ihtiyarîden bahseden adam, ehl-i huzur ve kemal-i iman sahibi ise, kâinatı ve nefsini Cenab-ı Hakk'a verir, O’nun tasarrufunda bilir. O vakit hakkı var, kaderden ve cüz'-i ihtiyarîden bahsetsin. O zaman iyilikleri, ibadetleri ve hasenatlarını kadere havale eder, kendini gururdan kurtarır. Kötülükleri de nefsine ve cüzi iradesine verir ve mesuliyeti kendisi kabul eder.

İşte iman ve İslamiyetin son hududunda kadere inanan bir zat, iyilik ve iyi amelleri Allah’a ve kadere havale eder. Seyyieleri, kötülükleri irade-i cüziyeye havale ederek, mesuliyeti kabul ve kadere teslimiyetini açıklamış olur.


Selam ve dua ile.

Nurani Müdafa

Şerh Eden: Nazım Akkurt

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page