{(*): Pek şiddetli hastalığım müsaade etmiyor. Hüsrev'in tercüme vazifesine yalnız bir me'haz ve yardımdır.}
(Şualar, s. 646)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ وَ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَرٖيكٌ فِى الْمُلْكِ وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَ كَبِّرْهُ تَكْبٖيرًا [*]
اَللّٰهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ قُدْرَةً وَ عِلْمًَا اِذْ هُوَ الْعَلٖيمُ بِكُلِّ شَيْءٍ بِعِلْمٍ مُحٖيطٍ لَازِمٍ ذَاتِىٍّ
Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür. Zira O, zâtının lâzımı olan muhit ilmiyle her şeyi her şe’niyle bilir.
{(*): وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى ﴿كَلُزُومِ الضِّيَاءِ الْمُحِيطِ للِشَّمْسِ﴾}
En yüce meseller Allah'a aittir. Şâmil ziyânın, şemse lüzumu gibi...
للِذَّاتِ يَلْزُمُ الْاَشْيَٓاءَ لَا يُمْكِنُ اَنْ يَنْفَكَّ عَنْهُ شَيْءٌ بِسِرِّ الْحُضُورِ وَ الشُّهُودِ وَ اْلاِحَاطَةِ النُّورَانِيَّةِ وَ بِسِرِّ اِسْتِلْزَامِ الْوُجُودِ لِلْعُمُومِيَّةِ وَ اِحَاطَةِ نُورِ الْعِلْمِ بِعَالَمِ الْوُجُودِ ٭ نَعَمْ فَاْلاِنْتِظَامَاتُ الْمَوْزُونَةُ وَ اْلاِتِّزَانَاتُ الْمَنْظُومَةُ وَ الْحِكَمُ الْقَصْدِيَّةُ الْعَامَّةُ وَ الْعِنَايَاتُ الْمَخْصُوصَةُ الشَّامِلَةُ وَ الْاَقْضِيَّةُ الْمُنْتَظَمَةُ وَ الْاَقْدَارُ الْمُثْمِرَةُ وَ اْلاٰجَالُ الْمُعَيَّنَةُ وَ الْاَرْزَاقُ الْمُقَنَّنَةُ وَ اْلاِتِّقَانَاتُ الْمُفَنَّنَةُ وَ اْلاِهْتِمَامَاتُ الْمُزَيَّنَةُ وَ غَايَةُ كَمَالِ اْلاِنْتِظَامِ اْلاِنْسِجَامِ اْلاِتِّسَاقِ اْلاِتِّقَانِ اْلاِتِّزَانِ اْلاِمْتِيَازِ الْمُطْلَقَاتِ فِى كَمَالِ السُّهُولَةِ الْمُطْلَقَةِ دَٓالَّا تٌ عَلٰى اِحَاطَةِ عِلْمِ عَلَّا مِ الْغُيُوبِ بِكُلِّ شَيْءٍ ٭ اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَ هُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ ٭ فَنِسْبَةُ دَلَالَةِ حُسْنِ صَنْعَةِ اْلاِنْسَانِ عَلٰى شُعُورِ اْلاِنْسَانِ اِلٰى نِسْبَةِ دَلَالَةِ حُسْنِ خِلْقَةِ اْلاِنْسَانِ عَلٰى عِلْمِ خَالِقِ اْلاِنْسَانِ كَنِسْبَةِ لُمَيْعَةِ زُجَيْجَةِ الذُّبَيْبَةِ فِى اللَّيْلَةِ الدَّهْمَٓاءِ اِلٰى شَعْشَعَةِ الشَّمْسِ فٖى رَابِعَةِ النَّهَارِ
Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür. Zira O, zâtının lâzımı olan muhit ilmiyle her şeyi her şe’niyle bilir. Öyle bir ilmin her şeye taallûku lâzımdır ve hiçbir şeyin ondan gizlenmesi mümkün değildir. Çünkü huzur ve şuhud ve nuranî ihata vardır; vücûd mâlûmiyeti istilzam eder ve nur-u ilmin bütün âlem-i vücuda ihatası vardır. Evet, mevcûdatta müşahede edilen mizanlı intizamlar ve nizamlı ittizanlar, kasdî hikmet-i âmme ve mahsus inâyât-ı şâmile, muntazam kazâlar ve müsmir kaderler, muayyen eceller ve mukannen erzaklar, düstûrlarının sağlamlığıyla kâinattaki fenleri netice veren itkanât ve her şeyi süslendiren ihtimamât ile suhûlet-i mutlaka içindeki kemâl-i intizam ve insicam ve ittisak ve ittikan ve ittizan ve imtiyaz-ı mutlaka, her şeyi bilen bir Allâmü’l-Ğuyûb'un ihata-i ilmiyesine delâlet eder.
اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَ هُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ [**]
İnsanın hüsn-ü san’atının onun şuuruna delâletiyle, hilkat-i insanın ilm-i Hâlık'a delâleti arasındaki nisbet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ziyacığının, günün ortasında arzda parlayan şemsin şâşaasına nisbeti gibidir.
........
[*] «Ve de ki: “Hamd O Allah'a mahsustur ki, çocuk edinmemiştir; hem mülkte kendisine hiçbir ortak olmamıştır; âcizlikten (münezzeh olduğundan) dolayı O'nun için hiçbir yardımcı da olmamıştır. Artık O'nu tekbir getirerek yücelt!”»
(İsrâ Sûresi, 111. Âyet-i Kerîme Meâli)
"(Hiç) yaratan bilmez mi? Çünkü O, Latîf (kalblerdeki bütün incelikleri bilen)dir, Habîr (onlardan haberdâr olan)dır."
(Mülk Sûresi, 14. Âyet-i Kerîme Meâli)
Selam ve dua ile.
Meâl Veren: Abdulkadir Çelebioğlu
Comments