Risale-i Nur eserleri, çağımız insanının aklındaki şüphelere muknî, makbul cevap veren Kur'ânî ve İmanî hakikatler manzumesidir. Bu yazımızdaki gayemiz, bu eserlerden daha ziyade istifade etmek için bazı notları nazarlara vermektir. Bu sûretle Risale-i Nur eserlerini yeni okumaya başlayanların "Anlamıyorum" diyerek bırakmadan nasıl devam etmelerine ve okuyanların da devam edip, istifadelerinin ziyade olması için yapması gerekenleri ele almaya gayret edeceğiz. Cenâb-ı Hak istifadeye medâr eylesin.
Yazımızı, birbiri ile alakâdar üç başlık altında ele alacağız. Önce Risale-i Nur’un üslûbuna dair bazı noktalara değineceğiz. Ardından "Risale-i Nur’u Okuma" ve "Risale-i Nur’u Anlama" başlıklarında da maddeler halinde ele alacağız. "Risale-i Nur’u Okuma ve Anlama Ûsulleri" isimli serimiz altı yazıdan oluşacaktır. "Muvaffakiyet, niyet-i halisenin refikidir." (Âsâr-ı Bediîyye, s. 477) diyerek serimizin birinci yazısıyla başlıyoruz İnşaAllah.
Risale-i Nur’un Üslûbu
Üstâd Bediüzzamanʹın ifadesi ile;
“…bedi’, garip demektir. Benim ahlakım, sûretim gibi; üslûb-u beyanım, elbisem gibi garipdir, muhaliftir.” (Hutbe-i Şamiye, s. 101)
Kendi "üslûb-u beyanı"nın garip olduğunu bizzat eserin müellifi/yazarı beyan etmiştir.
Risale-i Nur okuyanların da mâlûmudur ki, bazı bağlaçlar art arda çok geçmektedir. Bu mevzûya Bediüzzaman Hazretleri de şöyle temas etmiştir;
“Hatta ‘evet, işte, şimdi, hemde, zîra, olan, şu, bu’ tekerrürleri sizin gibi beni de usandırıyor. Başkasının tashîhine de kat’iyyen razı olamıyorum. Zîra külahıma püskül takmak gibi, başkasının sözü sözlerimle hiç münasebet ve ülfet peyda etmiyor.” (Âsâr-ı Bediîye, s. 302-303)
Görüldüğü üzere Üstâd Bediüzzaman, "Başkasının tashîhine de kat’iyyen razı olamıyor" ve bunu "külahıma püskül takmak" kabilinden görüyor.
Üstâd Bediüzzaman’ın ifadeleri, kendine hâstır. O yüzden "başkasının sözü sözlerimle hiç münasebet ve ülfet peyda etmiyor" demektedir.
Bazı kesimlerin "Bediüzzaman'ın lisânı o zaman anlaşılıyordu, günümüzde anlaşılmıyor" dediğini duyanlar olmuştur. Halbuki daha o dönemde de şu şekilde denilmiştir;
"Sözlerin iyi anlaşılmıyor?"
Ve buna mukabil Üstâd Bediüzzaman şu cevabı vermiştir;
“Bilirim ki kâh minare başında kâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim zuhurat öyle.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 245)
Aynı şekilde şu ifadeler de mevzumuza açıklık getirmektedir;
"Hem benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var..." (Elyazma Emirdağ Lâhikası, s. 661)
Üstâd Bediüzzaman, yazdığı eserler için "bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor" diyor. Demek ki yazıldığı dönem için de aynı hâl, mevzubahistir.
Aynı zamanda Kur'ân-ı Kerîm'in manevî tefsîri, Hadîs-i Şerîflerin te'vil ve şerhi, İmanî hakikatleri iki kere iki dört eder derecesinde kat'î ispat eden Risale-i Nurlar'ın nasıl yazıldıysa, öyle kalması gerekiyor. Bu hususa Mektubat eserinin fihristinde Bediüzzaman Hazretleri şöyle değiniyor;
“Onlar ne hal ile yazılmış ise öyle kalması lâzım geliyordu. Sonradan tashih ve tanzim etmeye me'zun değiliz!” (Mektubat, s. 488)
Burada "me'zun değiliz" diyerek, iznimizin olmadığını söylüyor.
Peki "Neden bu ifadelerin değişmemesi gerekiyor? Sebebi nedir?" diye akla bir sual gelebilir.
Sebebini de yine Risale-i Nurlar'da buluyoruz;
“…ifadelerim başkasına benzemiyor. Bir harfin ve bazen bir noktanın yanlışıyla bir mesele değişir, mânâ bozulur.” (Şualar, s. 486)
Burası mühim bir nokta. "Bir harfin ve bazen bir noktanın yanlışıyla bir mesele değişir, mânâ bozulur." İşte Risale-i Nur eserlerinde değil kelimeleri değişmek ve yerine başka kelimeler istimal etmek, bir harfin yeri hatta bir noktanın değişmesi ile de, mesele değişiyor ve anlam bozuluyor.
Risale-i Nur’un üslûbu ile ilgili bilinmesi gereken diğer bir husûsta şudur;
"...'Risale-i Nur', Türkçe'de, lisân üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur'un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedecekleri..." (Emirdağ Lâhikası 1, s. 99)
Risale-i Nur, Kur'ân ve İman hizmetinde neşrettiği hakikatler cihetiyle asrında "imam" olduğu gibi, lisân üzerinde de imam olacaktır. Devamındaki şu ifade ise cây-ı dikkattir; 'hâlis Türkçe olan Risale-i Nur'. İslâmî lisân bizim kendi lisânımız olmuştur. Meselâ Arap harfleri yerine Hatt-ı Kur'ân yahut Hurûf-u İslâmiye/İslâm Harfleri demişiz. Arapça, Farsça olan kelimeler de Türkçeleşmiş ve bizde yerleşmiştir. İşte Risale-i Nur eserleri bizi, ecdâdımız ile rabt edip aramızda köprü kuran lisânımızı muhafaza ediyor.
Risale-i Nur eserlerinin üslûbu ile ilgili kısaca bunları bildikten sonra, okuma ve anlama noktasında daha ziyade yol kat' edilebilir.
(Devamı Var)
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Yazar: Abdulkadir Çelebioğlu
Comentarios