top of page
Abdulkadir Çelebioğlu

RİSALE-İ NUR’U OKUMA VE ANLAMA USÛLLERİ - 5

Üstâd Bediüzzaman, eserlerinde 'açık yazmadığını' da ifade etmiş ve bunun hikmetini şu şekilde beyan etmiştir;

"Açık yazmadım ki, muhtaç olanlar işaret ile de maksad ve meramı hissetsin. Muhtaç olmayanlar ise zaten meşgul olmazlar ki, ihtiyaç hissetsinler. Demek meşgul olanlar, ihtiyacı hissetmişlerdir." (Mesnevî-i Nuriye, Tercüme: Abdülkadir Badıllı, s. 84)


Bir diğer mühim husûs ise şudur;

“Herkes her risalenin her meselesini anlamasına muhtaç değil. Ne kadar anlarsa kâfidir.” (Barla Lâhikası, s. 345)


Demek ki anladığımız bize kâfidir lâkin daima ziyadeleştirmeye gayret etmemiz gerekir. Bunun yolları da çeşitli yerlerde beyan edilmiştir.


Risale-i Nur eserlerini ilk okumalarda 'Ben anlamıyorum' diyerek bırakan veya devam edemeyenler için şu yer ibretâmizdir;

“Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl hem kalp hem ruh hem nefis hem his, hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.

Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.” (Emirdağ Lâhikası 1, s. 65)


Yine benzer şekilde Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in şu ifadeleri mevcuttur;

"Eğer Risale-i Nur'dan herbir meselesini siz aklen kavrayamasanız, bırakmayın. Çünkü Risale-i Nur; hem kalbi, hem aklı, hem nefsi, hem vicdanı, ruhu ve latifeleri tenvir eder. Onun için Risale-i Nur'u okuduğumuz veyahut dinlediğimiz zaman herbir yerini anlamasak... Aklen anlamadığımız yerde; kalbimiz, ruhumuz anlıyor, istifadesini yapıyor. Risale-i Nur'un böyle bir hususiyeti vardır. Orda manen nefsini anlıyor. Hem de faraza, mesela bir Küçük Sözler'i veyahut Hastalar Risalesi'ni birinci okuyuşta insan, üçüncü okuyuş arasında bir mukayese yapsa, çok fark görecektir, anlayacaktır. Risale-i Nur'u anlamak için, hoca olmak lazım değil. Tahsil sahibi olmak lazım değil, safiyet samimiyet lazım. O da ne? Ben dinimi, imanımı öğreneceğim, cehaletten kurtulacağım. Kur'ân en baştan farz kıldığı iman ilmine sahip olacağım, deyip böyle din namına okumak. Bu halisiyetle bir kimse okumaya devam etsin; belki çok tahsilli hocalardan ziyade anlayışa, idrake sahip olabilir. Belki diyeceksiniz ki; ben çok okuyorum, Elhamdülillah istifade ediyorum. Fakat ifade edemiyorum. Maksat bunu ifade etmek değil, çok ifade eden kimseler vardır ki, ifade ettiği şey ile amel edemiyor. Ama bak milyonlarca Nur Talebesi de var. İfade edemiyor ama amele, Allah'ın emirlerine, itaata, nefiylerinden kaçmada öyle bir dikkatlidirler ki boynunu kesseler, Nur Talebesini namazdan vazgeçiremezler. Sen şu hilâf-ı şeriât, hilâf-ı İslâmiyet'in men ettiği şu şeyi yap. Ayda yüz lira kazanacaksın diye, on bin lira da kazansa yapmaz. Allah'ın şeriatı dahilinde, helal dairesi ona kâfidir. O; yüz liranın, on bin liranın daha üstündedir. Bak netice nedir? Netice ameldir."


Sadece okunmak ile kalmayıp Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesi ile "mütalaa edilse", anlayışımız zaid olacaktır;

«Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mektublar arasıra okunsa ve Meyve'nin hususan âhirleri beraber mütalaa edilse ve hatıra gelen Risale-i Nur'un mes'eleleri müzakere olsa, inşâallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır. İmam-ı Şafiî (ks) gibi büyük zâtlar, "Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır" diye ziyade ehemmiyet vermişler.» (Şualar, s. 314)


Barla Lâhikası eserinde ilmin iki kısım olduğu ve Risale-i Nur’un da hangi kısma girdiği şu şekilde beyan edilmiştir;

"İlim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibariyle inşâallah o cümledendir." (Barla Lâhikası, s. 260)


Risale-i Nur’u anlamak için "gıll u gıştan âzade" olmak gerekir. Yani; aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı ve gönül darlığından kurtulmak gerekir. Üstâd Bediüzzaman bu sûrette, Kur'ân-ı Hakîm'in feyzini almaya vesile olduğunu beyan eder;

"Zihnimi safi bırakıp, gıll u gıştan âzade olarak Kur'an-ı Hakîm'in feyzini olduğu gibi almaya vesile etti." (Mektubat, s. 47)


(Devamı Var)


Selam ve dua ile.

Nurani Müdafa

Yazar: Abdulkadir Çelebioğlu

213 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page